16 Mayıs 2010 Pazar

MÜNİR'İN DOĞUM GÜNÜ

Dün, yani 15 Mayıs’ta Münir’in doğum günüydü. Sınıftan ve diğer samimi arkadaşlarıyla bu özel gününü evde kutlayacaktı. Ben de katılacaktım ama “diş” li bir sorun buna fırsat vermedi!
Münir Dinmez, sınıfımın harika çocuğu! 4-4’lük; 8-8’lik; 16-16’lık bir öğrenci! İlgi alanındaki her şeyi mükemmel yapmaya çalışan, yanlışa tahammülü olmayan, şimdiden büyümüş bir “yarının büyüğü”! Tabi ben bir öğretmen olarak onun hep eksiklerini bulmak, göstermek ve gidermesine rehberlik etmek durumundayım. Ve elbette artılarını övmek, ödüllendirmek ve diğerlerine örnek göstermek de grup eğitiminde önemli bir olgu. Bunları; kendini beğenmişliklere, komplekslere ya da sınıf içi rekabete yol açmadan yapmam gerektiğinin de bilincindeyim.
Münir şu sıralar okul hayatındaki 4’üncü yılı geride bırakmak üzere. Ve bu süre içerisinde girdiği sınıf, okul ve bölgesel sınavlarda herkesi de geride bırakmayı başardı. Zaman zaman ondan üstün bir el çıksa da o hep birinciliğe oynadı.
“Sınıfımda 42 tane Münir olsa!..” diye düşündüğüm zamanlar olmadı değil! Ama eğer böyle olsaydı, sınav notları kötü olmasına karşın sınıf topluluğuna ayrı renkler, güzellikler katan onlarca çocuğun yokluğu ne büyük eksiklik olurdu kuşkusuz:
Altın gibi kalpli, inci gibi yazan, şiir gibi okuyan İrem Özdemir… Dramatize yetenekli, bilgisayar dahisi, duygusal Batuhan Çuha…
Tüm zorluklara karşın terbiyesini, sosyalliğini koruyan Zilan, Mehmet, Aziz, İhsan… Futbol ustası Alperen, Şenol, Nadir, Mert, Taha, Mahsun, Ahmet… Dans ve müzik yeteneği İbrahim, Gülşah, Esranur, Kaan… Sürekli daha iyiyi hedefleyen Prenses Buket, Mecbur-e, Prens Kerem, Selo Aleyna, Quen Sena… Güzel Sema, Minik Pınar, Cici Seher, Şair Elif, Araştırmacı Gamze, Süper Rabia, Esprili Ali, Matematik Şampiyonu Erdem, Şeker Lütfü, herkesin sevgilisi Barış, Hiper Usame, Tonton Berber İzzet… Her haftanın örnek öğrencisi Seren Taner… Her günün can dostu Emrecan Özdemir, Mücahit Fıçıcı… Sanat eseri Barbi Gülsena Nayir, Biricik Ezgi Toy… Su Damlası Sude Erhan…
Bunların olmadığı bir sınıf ne tatsız tuzsuz ve çekilmez olurdu kim bilir!
İnsan fabrikasyon bir sanayi ürünü değil ki hepsi birbirine benzesin! Elbette her birinin fiziksel ve karakteristik farklılıkları olacak. Zaten o farklılıklardır insanları ve insanlığı güzelleştiren. Toplumlarda iş bölümü ve değişik meslekleri yaratan da bu farklılıklardır. Tabii bu farklılıklar ancak, toplumun her biriminin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi koşuluyla güzellikler ve avantaja dönüşebilir:
Aile çocuklarına, toplumun değer yargılarını çağın gereklerine uygun şekilde verebilirse… Öğretmen öğrencilerine, bilgi ve istendik davranışları her birinin ilgi ve yeteneklerine göre kazandırabilirse… Öğrenciler, öğrenim özellikleri ve yeteneklerini keşfedip bunları geliştirmeye çalışırsa. Kendileriyle yarışır; her gün, bir gün önceki kendilerini geçmeyi hedeflerse… Ve toplumu oluşturan her birey insanları sadece evrensel değer yargılarıyla ölçebilirse: Dili, dini, ırkı, fiziksel görünümü ile değil de insanlığını sevebilirse… İşte herkes bunları yapabilirse:
Tüm bu farklı insanların olmadığı bir Dünya ne tatsız tuzsuz ve çekilmez olurdu kim bilir!
Tabii burada şunu da söylemezsem bu makale eksik kalır: Doğal çevre… Hayvanlar, bitkiler ve yaşam alanları… Beşeriyet, insanlar ve eserleri… Dünyamızın özeti bu. Evrende bu hayat dolu renk cümbüşüne sahip olmanın ayrıcalığını ancak biz insanlar fark edebiliriz. O zaman bu farklı canlı türlerini, doğayı ve Dünya Mirası olan eserleri korumak da bizlere düşer.
Herkesi ve her şeyi tüm doğallığıyla sevip değer verebildiğimizde hayat ne güzel, ne doyumsuz bir süreç olurdu acaba? Bunu bilmek için o kalplerimizdeki sonsuz sevgiyi, hak eden herkese ve her şeye dağıtmak gerek tabi ki!..
İyi ki doğdun Münircim!.. İyi ki doğdunuz sınıfımdaki eşsiz çiçekler… İyi ki doğdunuz bütün çocuklar: İyi yetişin ki yarın ülkeyi, Dünya’yı sizlere teslim edelim… İyi ki doğdunuz tüm insanlık… İyi ki varsın hayat, tüm canlılar ve Dünya! Happy birth day…
Fikri Tırpan – 15 Mayıs 2010

1 yorum: